Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İçsel ve Dışsal Deneyimler

Resim
"Çoğumuz için aşk, açlık, öfke ve bu gibi duyguların birer iç gerçeklik olduğu ve bir orkestranın çıkarttığı ses, güneşin sıcaklığı, fırındaki ekmeğin kokusu ve bu gibi diğer duyumların da dışsal gerçeklikler olduğu açıktır. Ancak, beynimizin bu iki gerçeklik arasında bir ayrım yapmamızı nasıl sağladığı o denli açık değildir. Örneğin Pribram, bir kişiye baktığımızda o kişinin imgesinin gerçekte gözümüzdeki retina tabakasının yüzeyinde bulunduğuna işaret ediyor. Bununla birlikte biz o kişiyi retinamızın üzerindeymiş gibi algılamayız. Biz bütün bu imgelerin 'dışımızdaki dünya'nın içinde bulunduğunu algılıyoruz. Aynı biçimde, ayak parmağımızı bir yere vurduğumuz zaman acıyı parmağımızda algılıyoruz. Ama acı gerçekte ayağımızda değildir. Acı gerçekte beynimizin bir yerlerinde yer alan nörofizyoloijk bir süreçtir. Öyleyse beynimiz, hepsi de içsel olan sayısız nörofizyolojik süreci nasıl oluyor da bize kendi dışsal deneyimimiz gibi yansıtıyor ve bazı deneyimlerin içsel,

Yaşama Süpernova Katkısı

Resim
"Süpernova yıldız için ölüm manasına gelse de, patlamanın yaratıcı bir yönü vardır. ... Bu nihai ve şiddetle yanan yıldız fırınında demirin yanı sıra - altın, kurşun ve uranyum gibi - başka ağır elementler de üretilir. Bu elementler, karbon ve oksijen gibi, çekirdek sentezinin daha erken aşamalarında yaratılmış daha hafif elementlerle birlikte uzaya savrulur ve burada sayısız süpernovanın enkazına karışır. İzleyen çağlar boyunca bu ağır elementler yeni yıldız ve gezegen kuşakları yaratacaktır. Bu elementler üretilip uzaya saçılmasaydı, Yerküre gibi gezegenler varolamazdı. Yaşam kaynağı karbon ve oksijen, bankalarımızdaki altınlar, çatılarımızdaki kurşun levhalar, nükleer reaktörlerimizin uranyum yakıt çubukları; hepsi yeryüzündeki varlıklarını, bizim güneşimizin var olmasından çok önce yok olmuş yıldızların ölüm sancılarına borçludurlar. Bedenlerimizi oluşturan malzemenin bile çoktan ölmüş yıldızların nükleer küllerinden oluştuğu düşüncesi, insanı büyülüyor." Paul

18 Dakikada Evrenin Tarihi

Resim
Derslerden zihnimizde kalan ve en basit tanımı ile evrendeki düzensizlik manasına gelen entropi kavramı evrenin çok büyük dinamiklerinden biridir.  Entropi gereği evren sürekli düzenli halden düzensizliğe doğru zaman içinde akar. Peki böylesine bir dinamiğe sahip evrenimizde nasıl olur da yıldız sistemleri, canlılar, hatta insanoğlu ve hatta toplumsal sistemler/ilişkiler gibi akıl almaz yükseklikte karmaşıklığa sahip şeyler oluşabilir? Diğer bir deyişle, bu tip varoluşların olduğu bir evren aslında zaman içinde düzensizlikten düzene doğru yönelen bir evren olması gerekmez miydi? Videoda, akademisyen tarihçi Prof. David Christian, akıl almaz karmaşık varoluşların altındaki düzensizliğe akan evrenin anlaşılabilmesi için evrenin tarihine 18 dakikalık bir yolculuğa çıkarıyor.

Madde ve Mana Alemi

Resim
"Mevlana, bu alemin suretlerden, hayallerden ve gölgelerden ibaret olduğunu, bu alemin mana aleminden geldiğini vurgular. Mana alemi ise fikir ve düşünce gibidir. Nasıl ki bir kişinin fikir ve düşüncesini göremezsek, mana alemini de göremeyiz.

Kütle Çekim Kuvvetinin Önemi

Resim
Her şeyi kütle çekimine borçlu değil miyiz? Maddeleri bir araya toplayıp yıldız sistemlerini, yıldız sistemlerini bir arada tutup galaksileri oluşturan kuvvet bu sonuçta. Atom boyutlarından galaksi boyutlarına kadar evreni şu anda olduğu şekilde var eden güç, durmaksızın işler halde bulunan fiziksel yasalardır.  Örneğin atom boyutlarında güçlü ve zayıf nükleer kuvvetler etkin rol oynarken, galaksi boyutlarında kütle çekim kuvveti baskın rol oynar. Kısaca; e vren her biri harika nüanslara sahip çeşitli yasalarla var olan bir tür zincirdir. Kütle çekim kuvveti de bu zincirin halkalarından sadece biri. Evet her şeyi "bir yerde" kütle çekim kuvvetine borçluyuz çünkü zincirde bir halka koparsa, zincir var olamaz. Ama hayır, her şeyi "sadece" kütle çekim kuvvetine de borçlu değiliz çünkü tek bir halkadan zincir oluşamaz. Bu ayrımın farkında olmak oldukça önemli...

Medeniyete Ufak Bir Bakış

"Arasanız, yalanın iyi bir şey olduğunu söyleyen bir Allah'ın kuluna rastlayamazsınız; ama yalan deli rüzgarlar gibi kol gezip durur ortalıkta. Herkes kural tanımazlıktan yakınır, özgürlüğü, adaleti savunur; ama herkes başkalarının kurallarını yok sayarak uygular demokrasisini. Kısaca herkes, her şeyin en iyisini, en doğrusunu, güzelini bilir; ama her şey alabildiğine kötü, yanlış, çirkindir..."

Trafikte İnsan Sürücü Kusurları

Resim
Trafiğin içinde bir yaya olarak üst geçitten geçerken ağır ağır giden otoyoluna baktığımda, kafamda bir tür Meksika dalgası imgesi oluşturan bir araç hareketi görürdüm. Her şeritte, trafiğin aktığı yönün tersine yol olan bir “fren” hareketi... Üst geçit boyunca bu gerçeği gözlemlemek bana hep enteresan gelmiştir. Ancak bu benim için hayatın içinde ufak bir ilginç gözlemden ibaretti.

LED Çalışma Prensibi

Resim
LED nasıl ışık saçar? Neden bu diyottan elektrik akımı geçtiğinde ışık üretiyor? LED, "ışık yayan diyot" tabirinin İngilizcesinin (Light Emitted Diod) baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Diyotlar temel olarak elektronu bol katot ucu ve elektronun yerleşebileceği boşlukları bol anot ucu (diğer bir deyişle elektronu az) ile ortasında boşluk olan bir yapıya sahiptir. Eğer bir diyota gerilim verirseniz (kapalı bir devreye bağlarsanız), kaynaktan katod ucuna elektron yığılması olacaktır. Doğal olarak iki uç arasında potansiyel fark (enerji farkı) oluşacaktır.  Elektronlar her zaman en düşük enerjili konumu tercih ederler. Bu yüzden yüksek enerjili katod ucundaki elektron daha düşük enerjili olan anot ucuna zıplayarak oradaki düşük enerji gerektiren boşluklarda yer edinecektir. Nedenini bir benzetme ile açıklayabiliriz; Ortası yıkılmış olan bir köprüyü düşünelim (diyot). Köprü insan trafiğine açıldığında(kapalı devreye bağlandığında) köprüden geçmek isteye

Ne Güzel Cahildik

Resim
"Ne güzel cahildik; Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Dışarıda kar… Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa… Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu… Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi…

Görünmeyen Biyolojinin Animasyonu

Resim
Her saniye, an be an yaşlanırken, vücudumuzdaki organlarımız ve hatta organlarımızı oluşturan çeşitli organizmaların işleyişi sürüp gider. Belki organlarımızın işleyişinin farkındayızdır çünkü gözlerin hareketini görür, göz bebeğinin davranışlarını takip edebiliriz veya kalbimizin atışlarını duyabiliriz. Ancak söz konusu çok daha ufak olan, görülemeyen, hissedilemeyen organizmalar olunca bu işleyiş algılarımızdan kaçar. Dışarıdan oldukça sakin ve sıradan çalışan bir bütün gibi gözüken vücudumuzun, derinlerinde, oldukça derinlerinde gerçekleşen işlemlere dair çok başarılı bir animasyon çalışması sunuyor konuşmacı Drew Berry. Videoyu izledikten sonra vücut denilen sanırım evrenin en karmaşık sisteminde an be an gerçekleştirilen işlemlerin sadece 'küçücük' bir parçasındaki işlenen bilgi miktarının büyüklüğünü kısmen hayal edebilmek bile insanı şaşkına çeviriyor. Ve işin enteresan kısmı ise hiç mi hiç kontrolümüzde gerçekleşmiyor tüm bu devasa iş. Yorumumu konuşmacının

Kozmonot - Another Planet

Resim
"Rus astronotun hikayesini biliyor musun? Uzaya giden ilk insan. Büyük bir uzay gemisiyle yukarı çıkmış ama çok küçük bir alanda yaşıyormuş. İçeride bir portal penceresi varmış. Dışarı bakıyormuş ve Dünya'nın kavislerini görüyormuş.. Hem de ilk defa gezegene dışarıdan bakan insan oymuş. İşte o anda kendini kaybetmiş. Birden bire gösterge panelinden tuhaf bir tikleme sesi çıkmaya başlamış. Aletlerini çıkarmış. Kontrol panelini söküp atmış. Sesin kaynağını bulup durdurmaya çalışmış. Ama bulamamış. Durduramamış. Ses çıkmaya devam etmiş. Birkaç saat bu şekilde devam edince işkence ediliyor gibi olur. Birkaç gün bu sesle geçmiş, o da biliyormuş bu küçük sesle kafayı yiyeceğini. Aklını yitirecekmiş. Ne yapabilirsin ki? Yukarıda, uzayda.. Bir başına bir uzay odasında kalan 25 gününü bu sesle geçirmek zorundaymış. Kozmonotta aklını korumanın tek yolunun bu sese aşık olmak olduğuna karar vermiş. Gözlerini kapamış ve hayallerine dalmış, sonra da gözlerini açmış. Artık tiklemeyi du

Saniyede 1 Trilyon Kare Çekim

Resim
Karanlık odanızın duvarındaki anahtara uzanıp, açık konuma getirdiğinizde, odanız aydınlanır. Peki bu "bir an"da mı gerçekleşir? O kadar alışmışızdır ki sanki karanlık andan aydınlık ana geçiş bir süreç değilde, bir an gibidir. Halbuki üzerinde biraz düşündüğümüzde, anahtarı açık konuma getirmemizle lambanın içinden oluşan ışınlar etrafa saçılıp, odanızdaki her bir cisme çarparak, onları görünür (aydınlık) hale getirir. Yani burada lambadan odadaki eşyalara kadar uzanan bir ışık yolcuğu vardır, ancak farkında olamayacağımız kadar kısa süren bir süreçtir bu. Konuşmacı Ramesh Raskar, evrende sürekli yaşadığımız ama farkına varamadığımız bu süreci geliştirdikleri saniyede 1 trilyon tane fotoğraf çekebilen kameralarıyla anlatıyor. Bu teknolojinin nasıl uygulamalarda kullanılabileceğine dair de gerçek bir mühendislik yaklaşımından bahsediyor. Artık ışık kaynaklarına çok farklı bir gözle bakacaksınız.

Derin Sessizlikte Konferans

Resim
"Büyük bir salonda can kulağıyla bir konuşmayı dinleyen kişilerin tümü konuşmacının ağzından çıkan her sesi duyduklarını zannederler. Konuşmacı da aynı eminlikte düşüncelerini anlatır ve dinleyicilerin kendisini duyduklarını zanneder. Oysa gerçek çok farklıdır ve o anda salondaki hiç kimsenin farkında olmadığı, olağanüstü bir mucize gerçekleşmektedir. Konuşmayı yapan kişi, beynindeki dinleyicilere bir şeyler anlatmakta, aynı şekilde dinleyiciler de anlatılanları beyinlerinde dinlemektedirler. O anda salonun içinde olduklarından son derece emin olan onlarca kişi, bütün bunları aslında beyinlerinde yaşamaktadır. Ve salondaki dinleyicilerin her birinin beyninde, elektrik akımlarını konuşmacının sesi olarak bir kulağa ihtiyaç olmadan duyan bir varlık vardır." Karl Pribram 1919 - 2015 |  Beyin bilimci, Psikolog, Filozof

Kapağı Açık Buzdolabı

Resim
İyice yalıtılmış odada buzdolabı kapağı açık şekilde bulunmaktadır. Bu buzdolabı odayı soğutur mu ısıtır mı, neden? Buzdolapları hizmet amaçları gereği soğutma işlemi için tasarlanmışlardır ancak bunu yaparken istenmeyen durum olarak ısı ortaya çıkar. Buradan yola çıkarak soğutmanın ısıtmadan daha yüksek olduğunu düşünebiliriz. Bu durumda odamız soğur. Ancak, eğer buzdolapları oldukça verimsiz birer sistem prensibiyle çalışıyorlarsa (akkor lambalar gibi, ufo ısıtıcılar gibi), az bir soğutma için çok fazla ısı üretiyor da olabilir. Bu durumda odayı ısıtmış oluruz. Konuya daha farklı açıdan da bakalım. Aslında en doğru bakış açısı budur. Isı bir tür enerjidir. Buzdolabı, içindeki ortamın havasından enerjiyi çekip, ortamın soğumasını sağlar. Çektiği bu enerjiyi yok edemeyeceği için, buzdolabının dışındaki ortama aktaracaktır. Aktarılan bu enerji ise dışarıdaki ortamın ısınmasını sağlar. Alınan ve verilen enerji miktarı eşit olacaktır ve dolayısıyla oda ne soğur ne ısınır d

Uzayın Bükülmesi

Resim
Uzayın bükülmesi dedikleri şey nedir? Uzay nasıl bükülür? Çok büyük yıldızların, cisimlerin kütle çekimi (yer çekimi) o kadar yüksek oluyor ki, doğrusal yol izleyen ışığı bile rotasından saptırabiliyor. İşte bu tip sapmaların olduğu aşırı büyük yıldızların veya kara deliklerin etraflarından geçen ışınların söz gelimi yerinde içinde bizim bulunduğumuz bir uzay gemisi olduğunu düşünürsek; Bizler göreceli olarak dümdüz gideriz/gittiğimizi sanırız (çizimde kırmızı yol). Ancak yakınından geçtiğimiz kütlenin çekimi bizim doğrusal rotamızı aslında bir yay parçasına dönüştürmüştür  (çizimde sarı çizilen yol) . İşte bu oluşan duruma uzayın bükülmesi deniyor. İnsan boyutlarında (metreler mertebesinde) uzay bize dümdüz gibi görünürken, aslında galaksi boyutlarında (ışık yılları mertebesinde) evren büküktür. Özetle uzayın fiziksel dokusu, çok büyük kütleli cisimlerin bulunduğu yerlerde bozulur, bükülür. Çok yerde bu durum anlatılırken uzay bir çarşafa ve uzaydaki yıldızlar ise çarşafa k